18 Nisan 2020 Cumartesi

Ünlü Yazarların "Yok Artık!" Diyeceğiniz Tuhaf Alışkanlıkları



Friedrich Niezsche : Yazı Makinesi Zorunluluğu




Nietzsche baş ağrıları ve görme problemleri yüzünden sık sık seyahat eder, eserlerini ancak asistanıyla birlikte yukarıdaki yazı makinesinin yardımını alarak yazabilirmiş.


Fyodor Mihayloviç Dostoyevski : Gece Kuşu





Çoğu eserini gece yazan Dostoyevski’nin, eserlerinin yaratılmasında en büyük destekçisi karısı Anna Snitkin olmuştur.


Edgar Allan Poe : Mühürlü Yazılar




Kendisine  alkolik denecek kadar çok içen Edgar Allan Poe ise bitirdiği eserleri mühür mumuyla birbirine yapıştırırmış.



Lev Tolstoy : Gündüz Güzeli




Rus edebiyatının ünlü ismi olan Tolstoy, hayatını büyük kısmını çalışma odasında geçirirmiş. Tolstoy'un çok ilginç olmasada erken saatlerde kalkıp sabahları çalışma alışkanlığı varmış.



T.S Eliot : Yeşiller Ardından




Eliot, tam bir yeşil tutkunu. Eliot, çalışmaya başlamadan önce yüzünü yeşile boyar öyle çalışırmış.



Mark Twain : Yatan Daktilolu





Mark Twain'in uykusuzluk hastalığı vardı. Twein uyuması gereken zamanlarda uyuyamıyor ve çeşitli yerlerde uyuyakalıyordu. Mark Twain daktilosuyla yatakta yazılarını yazarmış. Hatta yatağında yazarken doldurduğu sayfaları yerlere açar, yanındaki komodini de piposunu doldurmak için kullanırmış.



Dalton Trumbo : Geceleri Banyoda Yazan




Trumbo, geceleri banyoda yazar yazılarını yazarken de kendisine hediye edilen papağanı da yanında tutarmış.



Agatha Christie : Elmacı Güzeli




Dünyaca ünlü eserleri yazarken, banyoda elma yemek gibi ilginç bir alışkanlığı varmış. Ayrıca disgrafi hastası olması nedeniyle hikayelerini dikte ettirerek yazdırırmış.



Truman Capote : Sırt Üstü Sever




Capote sırtüstü yatarak yazarmış yazılarını, bir elinde kalem, diğer elinde ise bir kadeh şarapla. Pati Hill ile 1957 yılında Paris Review'e yaptığı bir söyleşide şöyle demiş Capote: “Ben tamamen yatay halde çalışabilen bir yazarım. Uzanmıyorsam rahat düşünemem, mutlaka bir yatakta ya da kanepede uzanıyor, kahve ve sigaraya da mümkün olduğunda kolay ulaşabiliyor olmam gerek. Öğleden sonraları ise kahveden nane çayına, oradan da şaraba ve martiniye geçiş yaparım. Ayrıca, yazmaya başladığımda daktilo kullanmam, yazılarımın ilk halini mutlaka elle yazarım, son hallerini de aynı şekilde tamamlarım.”


Victor Hugo : Gönüllü Sokağa Çıkma Yasağı




Victor Hugo yazı yazarken, ilham gelmediğini düşündüğünde tüm giysilerini  metresine verir ve yanına sadece kalem kağıt alarak kendini bir odaya kitlermiş.  Yaşlılıktan o denli korkan Hugo, sağlığına çok dikkat edermiş. Ve yazılarını yazarken dikkatinin dağılmaması için ya da dışarı çıkmamak için salı günleri hariç tüm kıyafetlerini bir dolaba kitlermiş.



Vladimir Nabokov : Hem Gezer Hem Yazar




Nabokov, eserlerinin her paragrafını küçük kartlara yazar, sonra da düzenli bir şekilde saklarmış. Böylece gezintiye çıktığında bile yazmaya devam edebilirmiş.



Virginia Woolf: Ayakta Yazar



Victoria dönemi yazarlarından olan Virginia Woolf yazılarını çoğunlukla ayakta yazmayı tercih ediyormuş.


John Steinback: Kurşun Kalem Hayranı




Steinbeck, eserlerini oluşturken daktilo ya da tükenmez kalem kullanmazmış. Ayrıca masasında her zaman 12 tane keskin uçlu kalem bulundurur, düşünürken de kurşun kalemlerinin ucunu sivriltirmiş.


Franz Kafka : Gündüz İşçi Gece Yazar




Kafka 1908 yılında İş Kazası Sigorta Enstitüsü’nde çalışmaya başladı. Bu nedenle yazma rutini geceleri gerçekleştiriyordu. Herkes uykuya daldığında konsantre olup ailesiyle yaşadığı sıkışık dairede yazmaya başlıyordu. Kafka bir mektubunda; ’10.30’da yazmaya oturuyorum, gece 1,2,3’e kadar gücüme, isteğime ve şansa bağlı olarak yazıyorum. Bir defasında sabah 6.00’ya kadar yazdım.’ sözleriyle yazma rutinini anlatmıştır.

Honore de Balzac : Kahvekolik Napolyon




Balzac'ın alışkanlığı mumdan yana. Balzac yazarken yanında mutlaka mum bulunururmuş. Çok fazla kahve tüketmesiyle de bilinen Balzac, başına yün bir şal sarıp, ayaklarını suya sokarmış ve belirlediği kelime sayısını tamamlamadan yazmanın başından kalkmazmış.

Friedrich Shiller : Çürük Elma İlhamcısı





Shiller, Weimar döneminin en önemli dört şairinden biridir. Doğa tasvirli şiirlerin şairi olarak bilinen Shiller, çürük elma kokusu olmadan yazamıyormuş. Shiller, yazarken masasında mutlaka çürük bir elma bulundurur bunun nedenini soranlaraysa bu kokunun onu başka diyarlara götürdüğünü söylermiş. Ünlü şair yama için elmanın yeterli gelmediği durumlarda banyoya kapanır ve sudan ilham gelmesini beklermiş.


Stephen King : Batıl 13




Gerilim ve korku romanlarının büyük isimlerinden olan Stephen King 13 sayısına ilginç şekilde yaklaşmıştır. King 13 sayısına takıntılıymış. Yazarken 13 ve 13'ün katlarından bir sayıya den gelince asla durmazmış.


Charles Dickens : Mavi Mavi, Masmavi




Victoria devrinin en iyi romancısı kabul edilen Charles Dickens mavi renge olan takıntısıyla karşımıza çıkıyor. Charles Dickens, bütün eserlerini mavi renkli kağıdın üzerine yine aynı tonda mürekkeple yazarmış.

Jane Austen: Kahvaltısız Asla




Jane Austen sabahları erkenden kalkar ve piyanosunu çaldıktan sonra saat 9.00 gibi evin kahvaltısını hazırlarmış. Sonrasında ise yazmak için odasına kapanır ve bazen annesi ve kardeşi yanında örgü örmek gibi sessiz aktivitelerde bulunurmuş. Akşam 15.00’e kadar bu böyle devam eder ve akşam yemeği için yeniden Jane masadan kalkar, yemekten sonra ise Jane ailesine romanlarından bölümler okurmuş.

Ernest Hemingway : Sonuç Odaklı





Pek çoğumuzun bildiği gibi Hemingway her gün, özellikle de sabah saatlerinde 500 kelime yazarmış. Oldukça üretken bir yazar olmasına karşın, nerede durması gerektiğini bilen bir yapıdaymış, 1934 yılında F. Scott Fitzgerald'a yazdığı bir mektupta “90 sayfalık berbat bir yazı yazacağıma, bir sayfa da olsa harika bir metin ortaya çıkarmanın peşindeyim. Geriye kalan saçmalıkları ise direkt çöpe atıyorum,” demiştir.

 William Faulkner : Alkolik Yazar 





Faulkner yazı yazarken bol bol viski içermiş. Falukner bir içki kaçakçısının yanında çalışıyormuş. 1957 yılında yazar, ilişkilerini şöyle anlatmış: “Akşamları buluşur, bir şeyler içebileceğimiz bir yere giderdik ve saat bire ya da ikiye dek oturup içerdik. O konuşurdu, ben dinlerdim. Sabahları ise o inzivaya çekilip yazmaya başlardı ve saatler sonra yine aynı ritüel tekrarlanırdı. Öğleni ve akşamı birlikte geçiririz, sabah o çalışır. O zaman kafama dank etmişti, eğer yazar olmak için yaşanması gereken hayat buysa, benim de hayatım böyle olmalıydı.”




--
Öpüldünüz,

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar