Ölüm güç bir şeydir. Ölümün son iyiliği, bir daha ölümün olmamasıdır, diye düşünürüm her zaman.
Nietzsche Ağladığında, Irvin D. Yalom
Ölüm güç bir şeydir. Ölümün son iyiliği, bir daha ölümün olmamasıdır, diye düşünürüm her zaman.
Bence insanın en belirgin özelliği şudur: iki ayaklı, nankör varlık.
Mutlu aileler birbirlerine benzerler. Her mutsuz aileninse kendine özgü bir mutsuzluğu vardır.
Mrs. Dalloway çiçekleri kendi alacaktı.
Gregor Samsa bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında, kendini yatağında dev bir böceğe dönüşmüş olarak buldu.
Eğer bunu okumaya niyetliyseniz vazgeçin. Birkaç sayfa okuduktan sonra, burada olmak istemeyeceksiniz. Bu yüzden unutun gitsin. Gidin buradan. Hala tek parçayken hemen kaçın.
Ama biz senden kadınlar ve kurmaca yazın konusunda konuşmanı istemiştik, bunun insanın kendine ait bir odası olmasıyla ne ilgisi var diyebilirsiniz. Açıklamaya çalışacağım…
Ben hasta bir adamım. gösterişsiz, içi hınçla dolu bir adamım ben. sanıyorum, karaciğerimden hastayım. doğrusunu isterseniz, ne hastalığımdan anladığım var, ne de neremin ağrıdığını tam olarak biliyorum. tıbba, hekimlere saygı duymakla birlikte şimdiye dek tedavi olmadığım gibi bundan sonra da böyle bir şey düşünmüyorum. üstelik boş inançları olan bir insanım, hem de tıbba saygı duyacak kadar.
Anlatacağım bu şaşılası hikayeye inanacağınızı sanmıyor, sizi de inanmaya zorlamıyorum. Benim, kendimin inanmadığım bir şeye sizleri inandırmaya kalkışmam delilik olur. Buna karşın deli değilim ve düş de görmedim. Ama yarın öleceğim için, bugün içimi dökmek istiyorum. Amacım herkese açık, kısaca, çeşitli düşünceler, görüşler ileri sürmeden, evimde olup bitenleri anlatmak.
Anlatacaklarımı gerçekten dinleyecekseniz, herhalde önce nerede doğduğumu, rezil çocukluğumun nasıl geçtiğini, ben doğmadan önce annemle babamın nasıl tanıştıklarını, tüm o david copperfield zırvalıklarını filan da bilmek istersiniz, ama ben pek anlatmak istemiyorum. Her şeyden önce, ben bu zımbırtılardan sıkılıyorum.
Ağlama Angelita; bu akşam ya sana bir ev alacağîm, ya da yasımı tutacaksın.
Annem bugün ölmüş, belki de dün. Tam hatırlamıyorum.
Lolita, hayatımın ışığı, kasıklarımın ateşi. Günahım, ruhum, Lo-li-ta; dilin ucu damaktan dişlere doğru üç basamaklık bir yol alır, üçüncüsünde gelir dişlere dayanır. Lo-li-ta.
Rosenberleri elektrikli sandalyede idam ettikleri yaz; garip, boğucu bir yazdı ve ben New York’ta ne aradığımı bilmiyordum.
Yaralar vardır hayatta, ruhu cüzam gibi yavaş yavaş ve yalnızlıkta yiyen, kemiren yaralar.
Şimdi bir ölüyüm ben, bir ceset, bir kuyunun dibinde. Son nefesimi vereli çok oldu, kalbim çoktan durdu, ama alçak katilim hariç kimse başıma gelenleri bilmiyor. O ise, iğrenç rezil, beni öldürdüğünden iyice emin olmak için nefesimi dinledi, nabzıma baktı, sonra böğrüme bir tekme attı, beni kuyuya taşıdı, kaldırıp aşağı bıraktı.
O güzel insanlar, o güzel atlara binip gittiler. Demirin tuncuna, insanın piçine kaldık.
İntihar etmeyeceksek içelim bari!
İşte birkaç zamandır beynimi kemiren şüphe… Ben deli miyim? Rica ederim gülmeyiniz. Mesele pek naziktir.
Devrim, vaktiyle bir ihtimaldi ve çok güzeldi.
Beş yaş insanın en olgun çağıdır sonra; çürüme başlar.
Bir gün bir kitap okudum ve bütün hayatım değişti.